Bir Yol Hikayesi

Yıl 2012, günlerden 24 Kasım Cumartesi. Annem kuzenimin nikahında, akşama da düğün var. Ben evde yalnızım, nikaha gidememişim çünkü kargo beklemem gerekiyor. Bir yandan da eşya topluyorum. Ne olur ne olmaz. Kargo ile pasaportum gelirse, muhtemelen ertesi gün İrlanda’ya yola çıkacağım. Yetişmezse de bir hafta daha bekleyeceğiz. Akşam 6 gibi pasaportum geliyor. Hemen mail atıyorum İrlanda’ya. Pazar sabahı için uçak biletimi alıyorlar. Bir yandan heyecanlanıyorum, bir yandan da telaş kaplıyor içimi. Zaten bir işim de sakin sakin ilerlese. Bir iki gün önceden gidebilseydim aslında daha stressiz olmaz mıydı? Şimdi Pazar sabahı yola çıkacağım, akşama doğru anca varacağım. Pazartesi sabah da hop işe başlayacağım. Yeni bir ülkeye, şehre, eve alışamadan, ne olduğunu bile kavrayamadan işe gideceğim. Çünkü neden olmasın?

Akşam düğüne gidiyoruz ama çok geç kalkmıyoruz çünkü malum sabahın köründe kalkmam gerekecek. Denizli-İstanbul-Londra-Cork şeklinde olacak yolculuğum. Sonuç olarak Pazar sabahı Denizli’den 8.25 uçağıyla Atatürk Havalimanı’na gidiyorum. Oraya varıncaya kadar her şey normal ilerliyor. Ama kafamda da deli sorular var çünkü tüm biletlerimi ayrı ayrı almışlar. Ayrıca uçak firmaları da farklı. Türk Hava Yolları, British Airways ve Aer Lingus. Ben de tüm maillerimde ısrarla demişim ki “İngiltere vizem yok. Transfer sorun olmaz dimi?” Tabii beni takan olmamış 😀

Atatürk Havalimanı’nda British Airways kontuarına gidiyorum. Görevli diyor ki, “Vizeniz yok, gidemezsiniz.” Başımdan aşağı kaynar sular dökülüyor tabii. İrlanda’yı arıyorum, mailler atıyorum. Görevli de bi yandan neler yapabileceğini araştırıyor. Uçağı kaçırırsam ya da bir şekilde gidemezsem işim bir hafta daha uzayacak. Ve de İstanbul’dayım yani. Sonra görevli Londra’yla konuşuyor. British Airways’in merkeziyle. Diyorlar ki bavulumu Cork’a kadar bağlarlarsa, İrlanda’ya gideceğimi kanıtlamış oluyoruz, dolayısıyla sorun çıkmaz diye umut ediyorlar. O kızın adını filan bilmiyorum ama o gün resmen benim hayatımı kurtardı.

13.10’da uçağa biniyorum ve 15.30’da inmem gerekiyor. Cork uçağım ise saat 18.05’te. Ne güzel arada bol bol vakit var, değil mi? Tabii ki de öyle olmuyor. Londra’da hava koşulları çok kötü olduğu için uçak baya bir rötar yapıyor. Bu sefer de diğer uçağı kaçırma korkusu kaplıyor içimi. Neyse bir şekilde uçaktan inip pasaport kontrolüne gidiyorum. Ters bir şey diyecekler diye ödüm kopuyor ama Londra’ya gelmişim artık yapacak bir şey yok. Adam diyor ki “havaalanından çıkmadığın sürece sorun yok.” Çıkacak vaktim de yok abim ama sağ ol yine de. Aer Lingus kontuarına gidiyorum. Koşmuşum, kan ter içinde kalmışım. Görevli diyor ki “çok şanslısınız çünkü Cork uçağı da rötar yaptı.” Dolayısıyla uçağı kaçırmamışım. Bir oh çekiyorum. Oradan bir magazin alıyorum ve bekleyeceğim on beş yirmi dakikanın keyfini çıkarıyorum.

Sonraki uçak yolculuğu ise berbat bir havada gerçekleşiyor. Adeta İrlanda’daki günlerimin bir habercisi gibi. Deli gibi yağmur ve fırtına var. Uçaktan inince beni İrlanda’daki tek tanıdığım olan Fulya abla karşılıyor. (Niye hala abla dediğimi ben de bilmiyorum, alışkanlık) Arkadaşıyla beni almaya gelmişler. Arabaya atlayıp bundan sonra yaşayacağım eve gidiyoruz. Apartmanın bahçe kapısına öyle bir su birikmiş ki, neredeyse dizlerime kadar ıslanıyorum. Gözümün korktuğunu fark eden Fulya abla, “yağmur her zaman bu kadar kötü değil” diyor ve beni rahatlatmaya çalışıyor. Spor ayakkabım vıcık vıcık su içinde. Odama eşyalarımı bırakıyoruz. Apple’da çalışan başka biriyle paylaşacağım evi. Evde tabii tuvalet kağıdı bile yok. Ama alışveriş yapacak vaktim de yok açık market de. Sonrasında yemeğe gidiyoruz. Bir ara telefonuma yeni sim kartı alıyoruz. Eve dönerken de Centra’dan (mini market) acil birkaç ihtiyacımı alıyoruz. Allah’tan onlar gece de açık. Neyse upuzun bir gün bu şekilde bitiyor. Ertesi gün ise yeni hayatımın ilk günü.

İlk Odam – Lancaster Gate

Çok seyahat edenlerin veya yurt dışında yaşayanların hayatları hep çok güzel görünüyor dışarıdan. Ama tabii ki sürekli sorunlar ve stres yaratıcı durumlarla karşılaşabiliyoruz. Böylelikle de deneyim kazanıp olgunlaşıyoruz. Sorunlarla daha kolay başa çıkıyoruz. 8 yıl gecikmiş bir yazı oldu ama umarım sizinle o günkü heyecanımı paylaşabilmişimdir.

Sevgiler,

-B.

Yazar: berins

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir